Cep telefonuyla yüksek kalitede fotoğrafların çekilebildiği günümüzde nostaljiye yönelen gençler, eski tip filmli makinelerle çektikleri kareleri karanlık odada banyo yöntemiyle titizlikle yıkatıyor.
Teknoloji çağıyla birlikte herkesin cebindeki telefonlarla yüksek kalitede fotoğraflar çekilebilirken, nostaljiye özlem duyan gençler, eski yöntemlere yönelmeye başladı.
Değeri yüz binlerce liraları bulabilen dijital makinelerin yerine filmle çekim yapılabilen eski tip analog makineler kullanan fotoğraf tutkunlarının sayısı hızla çoğalmaya başladı.
En iyi kareyi yakalamak için yalnızca tek şans sunan filmlerin çekimin ardından yanmadan basılması için ihtiyaç duyulan karanlık odaların sayısı, fotoğrafçılık konusunda her zevke uygun manzaralar sunan kentte iki elin parmaklarını geçmiyor.
Fotoğrafçılığı tutku, iş veya hobi olarak görenlerin mekanı Sirkeci’deki Hayyam Pasajı, fotoğraflarını eski usul yıkama işlemiyle tabettirmek isteyen fotoğraf tutkunlarına karanlık odayla tanışma fırsatı sunuyor.
Handaki karanlık oda stüdyosunda hala eski usul film yıkama işlemi yapan fotoğrafçı Selçuk Coşkun, hem fotoğraf banyosu hem de filmlerin dijital ortama aktarımı konusunda eğitimler veriyor.
Ailelerinden kalan eski tip filmli makinelerle fotoğraf çeken meraklı gençler, Coşkun ile karanlık odaya girip sabır gerektiren iş olan film yıkamayı öğreniyor.
Şehir dışından kargoyla bile filmlerin gönderildiği hana gelen yabancı turistler, fotoğraf makineleriyle çektikleri filmleri Coşkun’a emanet ediyor.
Coşkun, hemen hiç çıkarmadığı önlüğüyle karanlık odaya girip telefonu kapatıyor. Sevdiği müzikler eşliğinde ve kırmızı loş ışık altında, saatlerce dünyadan kopuk şekilde en sevdiği iş film banyosunu yapıyor.
Filmlere özel birçok farklı solüsyon kullanan, yalnızca siyah beyaz film baskısı yapmayı tercih eden Coşkun’un yıkadığı filmlerin sayısı bazı günlerde 130’u buluyor.
“Gençler, cep telefonundan ziyade analog makineye daha çok ilgi duyuyor”
Coşkun, karanlık odada AA ekibine mesleki kariyerini ve film banyosunun yeniden tercih edilmesinin nedenlerini anlattı.
Mesleğe 1996 yılında başladığını, 2003 yılına dek reklam fotoğrafçılığı yaptığını dile getiren Coşkun, sonraki süreçte Ara Güler ve Mehmet Kadir Kısmet gibi çok ünlü fotoğrafçılarla çalışma fırsatı bulduktan sonra karanlık oda sevdasının başladığını söyledi.
Coşkun, son yıllarda gençlerin, anne, baba ve dedelerinin fotoğraf makinelerini alıp koşa koşa hana geldiklerini belirterek, “Gençler, cep telefonundan ziyade analog makineye daha çok ilgi duyuyor. Film ve fotoğraf makinesi kullanmaya o kadar çok meraklılar. Buraya karanlık odaya gelip baskı yapanlar, o sihirli dünyayı, telefonda görmediği şeye burada dokunarak gördükleri zaman daha da mutlu oluyorlar. Aslında sanal dünyadan bir nevi uzaklaşmış oluyorlar.” dedi.
İşlerinin son dönemde çok yoğunlaştığına dikkati çeken Coşkun, şöyle devam etti:
“Dijital yine var, hatta daha üst seviyeler de var. Dijitalden daha iyi fotoğraf çeken cep telefonları da çıktı, ’35 mm’yi yakaladılar bile diyebilirim ama analog çok farklı. Buradan eğitim alıp da karanlık oda kuranlar oldu. Evinde kendi filmini yıkayıp, kapıda baskı yapan öğrencilerim bile oldu. Bu iş sevmekle alakalı. Bu durum beni çok mutlu ediyor. Ben bir noktaya kadar yapabileceğim, sonra bırakacağım ama biliyorum ki benim öğrencilerim ve onların da yetiştirdiği insanlar olacak. Mutlu olmaz mı insan? Birilerine eğitim verirken, baskı yaparken, gelişimini sağlarken, o yüzündeki o mutluluk, tebessüm böyle ‘yaşasın’ demeler daha da mutlu ediyor beni. Para puldan daha önemli bir şey bunlar.”
Coşkun, filmlerin normalde özel solüsyonlarla yıkanması gerektiğini anımsatarak, bir gün kendisine bunun aksine demlikte çayla kaynatılmış filmin getirildiğini, onu yıkarken çok güldüğünü anlattı.
“Kaybettiğin birini orada resmen yeniden görüyorsun”
Bazen çok eski filmler getirdiğini vurgulayan Coşkun, “Rahmetli babasından veya dedesinden kalma filmi bulup, getiriyorlar. O filmi ben yıkıyorum, eski ve bayat filmleri elde yıkamak gerekiyor. Yıkadığım zaman babalarının kendilerini kucağına aldığı zamanları, kendi çocukluklarını görüyorlar. O filmin sonuçlarını görünce yanımda inanılmaz derecede ağlayanlar oldu, çok mutlu oluyorlar. Ben de çok mutlu oluyorum. İnsan mutlu olmaz mı? Kaybettiğin birini orada resmen yeniden görüyorsun. Sen de hüzünleniyorsun.” diye konuştu.
Coşkun, analog fotoğrafçılığa yeni başlayanlara makinelerini iyi tanımaları ve çekimde panik yapmamalarını isteyerek, makinenin arka kapağını açık bırakıp filmi yakanlar olduğunu, buna hep beraber güldüklerini kaydetti.
Hayalinin karavana küçük bir laboratuvar kurmak olduğunu kaydeden Coşkun, burada film yıkama ve baskı işlemi yapmak istediğini söyledi.
Coşkun, evinde çok fazla fotoğraf albümü olduğunu aktararak, “Zamanında çok fazla film çektim. Kendi çocuklarımı doğdukları günden itibaren her sene gelişimlerinin fotoğrafladım, kendileri bile baktığı zaman şaşırıyor.” ifadelerini kullandı.